şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Şubat 2020 Cuma

GÜLHAZAN


































OGÜN DELİ










“ EZELDEN GELDİM...

EBEDE GİDERİM...

KALBİNİN PERDESİNİ ARALA...

MECHULLERDEN ÇIKAR GELİRİM...”




















İÇİNDEKİLER

GEL SENİNLE
MARMARA
KEMAN NAĞMESİ
HASAT MEVSİMİ SON BULMADAN GEL
HAYIRSIZ
HOROZ KÖY
GÜNDOĞMAZSA
SÖZ
ÇARE
TELVE
ELVEDA
NEHİR
SOKAKLAR
ANADOLU
MUM
ŞAFAK
YAPRAK DÖKÜMÜ
GÜZEL
YÜREĞİNDE ÇIĞLIKLAR DUYARSIN
ÇAMUR
MUM IŞIĞI
BOSNA
ARADA BİR ÜFLÜYOR
YARATAN
YASAK AŞK
ANNEM
ZEYTİN AĞACI
DARMADAĞIN
KADER
SİMİTÇİ KADIN
SİSTEM
GÜLÇEHRE
BİRGÜN
MELODİ
ANNEMİN YEMEĞİ
ANA
PAZARA ÇIKMIŞ NAMUS
VİCDAN
NAMUS
BİR SORU
ANLATILMAZ
AZRAİL
ASKER KÜNYESİ
YAŞ GÜNÜM
PALYOÇO
NİSAN BİR
İNCİ TANELERİ
SIR
SANDAL
KURALSIZLIK
KALP
ÇIRPINIRKEN
ÖYLESİNE
İĞRANİRCESİNE
YAPRAK
NEHİR
ZAMAN
DOST
NAMERT
KONUŞSANA
YALNIZIM
SÖZ ALDIM
OLUR MU?
SANA
BAHAR GÖZLÜM
BEBEĞİM
SONDEM
NEVİZADE
UNUTMADIM
SEVİYORUM İŞTE
GELMEDİN
İSYAN
ASİYİM SÖZDE ASİLLER İÇİNDE
DÖRT DUVAR
BENİM İÇİN AŞK


























GEL SENİNLE
Yelken açıp gönül denizine,
Fırtınalara savaş açalım,
Gel seninle.
Babil kulesine saltanat kurup,
Yudum yudum,
Aşk şerbeti içelim,
Gel seninle.
Bakıp aldanma,
Ak düşmüş saçıma,
Başımda kavak yeli,
Seher yeline uzanalım,
Gel seninle.
Aşk bilmez bakir gönlüm,
Elimde bir tutam çorak
Çöl toprağı,
Gel seninle,
Aşkın başladığı yerde,
Buluşalım.














MARMARA
Marmara dalgın dalgın bakma,
Bu derdi ne sana,
Ne de kendime açarım.
Hançer saplansa bağrıma,
Bir damla kan akmaz,
Marmara’ya,
Cilveli cilveli gülme Marmara.
















KEMAN NAĞMESİ
Keman nağmeleri duyulur,
Esen rüzgârın kollarında.
Kanunsa eşlik eder,
Bu hüzünlü şarkıya.
Koyda buruk bir aşk yaşanır,
Zannetme kendi kendine.
Ölülerin hiç mi gölgesi yoktur?
Gölgem gece karışır karanlığa
Bunlar nasihat ne de masal,
Yaşadığın hayatın gerçeği.
Uyan uykudan geçiyor zaman,
Silkin, burnunun dibinde hakikat.














HASAT MEVSİMİ SON BULMADAN GEL
                                  I.
Yirmi beş yıl yalvardı, anacığım,
Buzdolabım olsun diye,
Bir sürü de hayal kurdu.
Yirmi beş yıl sonra buzdolabı oldu,
Oldu da ne oldu,
Buzdolabının içi,
Ne varsa hormonlu.
Tadı tuzu kalmadı hayatın.
Enflasyon canavarı, Van canavarı, bunlarda yetmedi,
Bir de çıktı trafik canavarı,
Yok artık yok ,
Yaşamam şehirde.











                                   II.
Vardiyalı çalışıyor,
Milyonlarca köle,
Duman tütüyor,
Şehrin tepesinden,
Şehir duman fırtınasına tutulmuş,
İnsanlar zehirli,
Radyasyonda neymiş,
Yeter ki mideler kalmasın aç.
















                                    III.
Radyasyonlu çayımdan,
Yudum alıyor,
Çatlamış dudağım.
Çocukluğumu hatırlıyorum,
Bir elimde somun,
Diğerinde etli, mis kokan domates.
Koşup oynuyorduk sokaklarda,
Rastlamadık hiç trafik canavarına.
















                                    IV.
Varsın hayat pahalı olsun,
Yoksa insan çıldırdı, çıldıracak.
İnerse Enflasyon aşağı,
İnsanlar işte o zaman,
Kendini kaybedecek.












O SOKAĞIN BAŞINDA YİNE SEN VARSIN,
SANA GELMEYE KORKUYORUM.
HAYIRSIZ
Çıkmazlar sokağı No: bir,
Ne gelenin, ne gidenin,
Zaten çıkmazsın dışarı bir adım,
Saçın da teller ağarmış,
Gözlerinde fer sönmüş,
Umut son bulmuş,
Artık bu kulübede,
Hayırsızı düşünürsün,
Sigara dumanına karışır,
Tüm imgelerin.
Odanın bir köşesine uzanırsın,
Leş gibi.
Nemlenmiş tavana bakıp,
Film çevirirsin,
Başrolde ise yine sen,
Film bitsin istemezsin,
Oysa filmi çeviren sensin,
Film şeridi geçer gider,
Sönmüş gözlerinden,
Sahne aranırsın,
Henüz bu sahne oynanmamış.
HOROZ KÖY
Yazılmamış şiirsin,
Belki de bir güfte.
Dudaklarda melodi,
Horoz köy sen ne hoşsun,
Gecenin  şu derinliğinde.
GÜNDOĞMAZSA
Günler yaklaşıp da,
Gün doğmazsa,
Yüreğinde çığlıklar duyarsın,
Beynini,
Didik  didik eden.
SÖZ
Sizlere söz veriyorum,
Bir gün geri geleceğim.
Fırtınalı bir günün,
Sabahında.
Kapınızı çalıp,
Sizlere merhaba diyeceğim.
ÇARE
Hasrete yok çare,
Kavuşmaktan başka.
Derdime yok çare,
Seni  sevmekten başka.
TELVE
Telve çökmüş,
Telve üstüne,
Gönül kabarmış,
Yâri görmeyince,
ELVEDA
"Elveda" demeye dilim varmıyor,
Artık  her şey çok anlamsız.
NEHİR
Nehir akmaz yüreğe,
Yürek yaralı.
Pranga vurulmuş,
Kalp yaralı.




SOKAKLAR
Bu şehrin arka sokağında,
Çocuklar yaşardı.
Her birinin adı "özgür"
Hiç özgür olmadılar,
Bu sokaklarda.
ANADOLU
Gelin halaya duralım,
Anadolu'yu yanık teninde duyalım.
Anadolu'nun bağrında,
Kara yazgımızı paylaşalım.
MUM
Mum gibi eriyorum.
Ne bir dost,
Ne bir düşman,
Duyup'da gelmez yanıma,
Bir Allah'a açılmışım.
Kafam duman,
Gelmiştir binlerce,
İnsan'ı Kamil.
Gitmiştir Binlerce,
Günahkâr.
Devir daim eder,
Şeref duyarım varlığımla.
Yalnızlığımda,
Yalnızlığımı paylaş sana,
Gel usul usul, uzan yanıma.
ŞAFAK
ŞAFAK VAKTİ, DOĞMASA DA GÜNEŞ,
BÜRÜNECEĞİM YALNIZLIĞIN KOYNUNA.
YAPRAK DÖKÜMÜ
Yaprak dökümü,
Mevsim sonbahar.
Çaresizliğe boyun eğmiş insanlar.
Gazeller savrulur,
Rüya diyarından,
Süzülür insanlar.
GÜZEL
Herkesi sen bilmekten bıktım,
Canımdan can bildiğim güzel.
YÜREĞİNDE ÇIĞLIKLAR DUYARSIN
Ayrılığı bilmeyen var mıdır?
Günde kaç kere geçeriz bu sokaktan.
Sırla dolu yüreklerimize,
Nakış diye işleriz ayrılığı,






ÇAMUR
İnsan'a bu kadar çamur atılır,
Pes doğrusu…
Hiç mi eliniz kirlenmedi?
Ey mundarlar,
Oysa Rabbım,
Bedenimizi çamur da yoğurdu.
Bu kadar ihanet olmaz,
İnsanlığa hiç yakışmaz.
MUM IŞIĞI
Odam da aydınlanan mum ışığı,
Güneş oldu doğdu yurduma,
Uzanan  boş koridorda.
Bir kapı açıldı,
Sanaydı yöneliş,
Uğrunda baş koyuş, koşuşmalar,
Uykusuz geceler,
Dalgaların,
Kayalarla sevişmesi,
Ya o ilk kurşun yeyiş.

BOSNA
Serhat şehir Bosna,
Ağlama.
Frenk bozsa da yemini,
Sen bilirsin Banya Luka,
Ve Hekimoğlu Ali Paşa,
Rehber bozuk,
Küsme bana Bosna.
Çıksam gelsem yanına,
Ali Paşa olsam.
Fermanlar dağıtıp,
Tombaşlarla köprüler kursam,
Alnımızı dayadığımız secde,
Anlaşılmaz ne hikmetse,
Silkin kalk ayağa Bosna.
Barış havarileri,
İnsan hakları,
Azerbaycan derken, Bosna,
Ya yârin nere?
Kalk gafil, serseri olma,
İnanmıyorum sizlere,
Ve vicdanlarınıza,
Yalancısınız,
Akan  Bosna'nın kanında.
Not:Bugün Arnavutluk yarın nere?
ARADA BİR ÜFLÜYOR
Dağ da geven, yayla  da ot,
Şehirde küme küme insan,
Eksoz dumanı ciğerim,
Arada bir üflüyor,
Radyasyon dolmuş nefesim.
Nerede Leyla ile Mecnun?
Kırk gün kırk gece düğün,
Nerede dostluk?
Kibrit alevi insanlar,
Çaksan yanıyor.
Çocukluğum da kalmış topaç,
Oğlumun oyunu  kâğıt, kalem.
Nerede o neşe dolu çocuklar?
Gizli gizli buluşan âşıklar,
Ne oldu da,
Ne oluyor insanlara.














YARATAN
Semayı, toprağı yaratan,
Onların üzerine bizleri bırakan,
Bu yükü yükledin,
Gül dolu demetle,
Bir demette,
Çile verdin.




















YASAK AŞK
Evlenmişsin artık belli,
Çıkan ateş yaktı elimi,
Zamanında yakmıştın kalbimi,
Susuyorum hamilesin belli,
Şaşkınım gördüm göreli,
Sen miydin sevgi, yoksa anne mi?
Günahmış sevmek öyle mi?
Kalk ayağa git Deli.
Kuşları dinliyorum, gözlerim nemli,
Söz vermiştik, evlenecektik öyle mi?
Sadık dosttum yaktım Birinci mi?
Şekiller çizdim ıtır tene sabıkalı
Artık iki yakamız gelmez bir araya,
Tek umut kaldı, mahşere.
Aşkımın ismi çaresiz sevgili,
Onu da o bitirdi.








ANNEM
Okuduğunda ağlayacaksın,
Evladımdandır diye koynunda
Ömür boyu saklayacaksın,
Son sözümü.
Ölümün kol gezdiği sokaklardan
Kanatlarını aç "anne", "ben".
Ninniler söylerdin, kara bahtlı oğluna,
Ninnilerin ağıt olmuş duydum,
Ağıtların en güzelini, ak saçlarınla
Kabrimin başında okumuşsun.
Geceler hep karanlık,
Bense bu gecelerde,
Kadehime kan doldurup,
Toprakla kadeh tokuşturdum,
Paklarsa toprak paklar,
Anladım anne.
Çile çekmek boyun borcum,
Çileler dost bana,
Çileyle özdeşim,
Adım oldu çile,
Bahçende gül değil,
Siyah karanfil yetiştir anne.
Bak boynu bükük sözlerim,
Kalemde saplandı yüreğime,
Feryadım boş,
Çıkmaz soluğum,
Al yazmalı,
Kara bahtlı annem.
ZEYTİN AĞACI
Şu zeytin ağacı var ya,
Kader arkadaşı.
Koparmak isterim kökünden,
Koparamam.
Kopmuşum bir kez toprağımdan.
DARMADAĞIN
Bir gün daha geçti,
Elim boş.
Çırpınışlarım,
Kâinata Haykırışlarım
Saçlarım darmadağın.
KADER
Kaderi yazayım diyorum,
Kaderime şaşıyorum.
Kendimi anlatayım diyorum,
Birden sahipsiz kalıyorum.
SİMİTÇİ KADIN
             I.
Midemizde bir kramp,
Belli ki açız.
Yakmışız Birinci,
Tüttürüyoruz.
Açlığımız ekmek mi?
Sevgisizlik mi?
Bilmiyoruz.
Bildiğimiz sadece açız,
Tokları duyuyorum,
Geğirtilerinden,
Geğiriyorlar açların üzerine.
           II.
Kapanıyoruz odamıza,
Söndürmüşüz bütün ışıkları,
Yakmışız bir Birinci,
Karanlığa dalıyoruz aç karnına,
Nerede o hayvan severler,
Işıkları yakıp arıyorum,
Birer birer.
Kaybolmuşlar açları görünce.
           III.
Kürsülere çıkarlar,
Kitaplar yazarlar,
"Halkım", "vatandaşım" diye,
Slogan atarlar,
Bir tane göremezsiniz,
Açların içinde.
           IV.
Oturmuşuz bir kırık bankta,
İnsanları seyre dalmışız,
Gülerken o yüzler,
Gözler der "Biz açız"
Gelir fahişe karşımıza oturur,
Yakar kalite sigara.
Eda dolu bakar,
Saltanat kurar  tenimde.
            V.
Kalkar bir meyhaneye dalarız,
Sarhoş kafalar, bakıp döner,
Susarız, susmak istemesekte,
Sarhoş olmuşuzdur,
Bir kadeh içmesekte.
           VI.
Dalmışız uzun bir yola,
Elinde ekmek teknesi,
Simitçi Kadın.
Dalgın dalgın yürüyor,
Simitleri döke döke.
Fahişe koluma girer,
Simitçi Kadın halime güler,
Meyhaneci bir kadeh uzatır,
Yine de açız,
Kramplar girerken midemize.












SİSTEM
Bu düzen kime hizmet eder,
Bilinmez…
Fakirin karnına dilim ekmek girmez,
Kahrolası sistem hiç dinlemez.
Kardeşi kardeşe vurdurur…
Beş kuruşum yokmuş,
Varsın olmasın.
Cenneti satın alacak değilim ya,
Misafirim.
Gelip giderim,
Geriye hatıra kalır,
Mısralarımda,
Değmez arkadaş,
Bu dünyanın kahrına,
Derdini boşalt kadehine,
Yıkılma bütün çileler,
Senin olsa bile.



















GÜLÇEHRE
Mehtabı gözlerinde hissettim,
Bu gece.
Bir yıldız kayıverdi,
Aniden yüreğime.
Aklım da fikrim de,
Hep sen,
Neyleyim sabah yeli sensiz eserse.
Ya her sabah ötüşen kuşlar,
Bugün,
Penceremin  önüne konmadan giderse.
Ben, sensiz neylerim,
Neylerim Gülçehre,
Söyle.


BİRGÜN
Birgün,
Yolun düşerse,
Dost kahvesine,
"Merhaba",
Demeden,
Geçip gitme.
MELODİ
Fısıltılar duyuyorum,
Hıçkırıklar içinde,
Seni dinliyorum,
Çalan her melodide.
Çiçekler solmuş,
Oysa mevsim İlkbahar,
Zaman durmuş,
Saatler geçmez,
Seni dinliyorum,
Çalan her melodide.
ANNEMİN YEMEĞİ
Annemin akşam yemeği,
Pişmez her nedense,
Sabah fark ettim,
Ocağın üstündeki tencere,
Ispanak değil,
Taş pişirmiş,
Anam,
Ocağın üstünde.
ANA
Elimde mavzer, belimde hançer,
Asker olmak istiyorum Ana.
Toprağa uzanayım, kara toprağa,
Üzerime al bayrağı ser ana.
Karşımda mevzilenmiş kaderim,
Kaçmak imkânsız,
İzin vermiyor imanım,
Şehit düşmek istiyorum ana,
Koşuyorum gülerek sonsuzluğuma.
Çocukluğum canlanıyor,
Puslu puslu gözlerimde,
İlk aşkın sızısı,
İşte ta şura da,
Seni arıyorum,
Dağılan saçlarım da,
Kovalıyor anılar,
Ölüm  işte hemen şurada.
Sislere bürünüyor etrafım,
Yıkılıyor etrafım da dağlar bir bir,
Tek bir söz ana "Allahü Ekber"
Bir gonca daha açıyor,
Cennet yurdumun üzerinde.
PAZARA ÇIKMIŞ NAMUS
Canlar satılır üç kuruşa,
Ne ruh kalır ne beden,
Dilim varmaz söylemeye,
Bilmem ki neden?
Anlaşılmaz nedenlerle,
Karışırım her gece.
Bozulmuştur artık düzen,
"Dönmeliyiz" denilir gerilere,
İç çamaşırını namus sayanların,
Torunları can satar pazarda.
Ak mı,  Kara mı,
Bu düzenin rengi,
Renklerde şaşmış bu garip hale,
Yıllardır namus diye can verenler,
Ezilmiştir,
Cenabet ayakların dibinde













VİCDAN
Vicdanını Nefs’ine
Esir etme,
Gün gelir,
Diz çöker,
Vicdanın Nefsi’ne

NAMUS
Namus satılmaz ki
Pazarda
Alabilen varsa
Alsın
Şu namussuzlara

BİR SORU

Gerçek sevgi
Sevgiliden karşılık
Beklemek mi?
Yoksa
Hiçbir şey beklemeden
Sadece sevmek mi?











ANLATILMAZ
Bir âlemin sırrı
Anlatılmaz yalnızlık
Kapalı kapın aralanır
Ve yalnızlık
Bana sorarsan
Sadece karanlıktır

AZRAİL
Kar mı hüzün mü yağmış
Kırlaşmış saçlarıma
Bakmaktan korkuyorum
Aynalara
İmdat
Teneşir taşı dayanmış kapıma
Bekliyorum Azrail’i
Okunan her bir selanın
Ardında















ASKER KÜNYESİ
Cam kenarında bekliyorsun
Gözlerin yolda
Kaç tekrardır
Sürüp gidiyor bilinmez
Saatler sonra
Kapıyı çalan subay
Delikanlıdan
Son bir haber getiriyor.

YAŞ GÜNÜM
Yalnız değilim
Bir it ,  bir ben
Birde karanlıklar
Hırçın dalgalar geçmişi
Karanlık bugünü,
Yol boyunca uzanan şamdanlar,
Hepsi,
Yaş günümü kutlar















PALYOÇO
Ürkek bakışların kaçışır,
Dikilen binlerce gözden,
Issız bir köşe aranırsın,
Saklaya bilmek için,
İçine çökmüş göz kapaklarını.
Kaç gündür açsın,
Kaburgalarını sayıyorum,
Yırtık elbisenden.
Tükürmek geliyor içimden,
Balgamıyla  öfke mi,
Haline gülen nüsbettelerin




NİSAN BİR



Nisan yağmurlarının
Yağdığı
Bir günde
Kapını çalacağım
Şaşkın şaşkın
Bakarken
Nisan bir şakası
Yapacağım




İNCİ TANELERİ
Mektup yazmışsın göz pınarlarınla,
Kaç defa öptüm inci tanelerini,
Bir tutam sacını koklayıp,
Boynumu bükmüş şafağı beklerim.


SIR
Sır dedikleri bir kelimedir,
İfşası ise bin kelledir.
Ne söylersen yarın çıkar karşına,
Tut o baklayı ağzında
Söyleme,
Söyleme kendine bile.


SANDAL
Nazarların duruyor  şimdi nazarımda,
Tufana kapılmış gönlüm,
Savrulur ordan oraya
Bir duyan çıkmaz,
İşte öylesine bir yolcuyum,
Yelkeni rotası olmayan
Okyanusa gömülen,
Kırık bir sandalda.








KURALSIZLIK
Kuralsızlık,
Yeni bir kural.
Çiğnenmeyen gazete,kitap
Kaldı mı dünyada

KALP
Gözlerin kapandığı
Kalplerin uyandığı gün,
Kapı mı,
Çalmadan gel

ÇIRPINIRKEN
Çırpınırken delicesine,
Sonsuz boşluk.
Anlatır seni,
Uzanır boylu boyunca,
Kahrolasıya o ben,
Savunmasız dermansız,
Dalarım,
Afyon almışçasına,
Anılara.















ÖYLESİNE


Bir sigara içimi,
Tükendi ömür.
Kaybolmuş gençlik,
Kırlaşmış saçlar,
Yine de unutturamamış,
Seni bana



İĞRANİRCESİNE
Dostluklar gördüm,
Canım feda edesiye.
Kalleşlikler gördüm,
İnsanlığımdan,
İğrenircesine.


YAPRAK
Sallandı kuru yaprak,
Titredi,
Rüzgâr önünde,
Direndi var gücüyle.




NEHİR
Nehir akmaz yüreğe
Yürek yaralı.
Pranga vurulmuş,
Kalp yaralı.

ZAMAN
Tik tak
Tik tak
İşte zamandan iki kesit
Kaç iki kesit geçti
Ömrümüzden
Dedem kafasını sallar kırlaşmış sakalı
Çökmüş suratı
Rahimden çığlıklar duyarım
Vakit gelmez mi diye
Dudak dudakla birleşir
Nemlenir bütün çehre
Avuç açar yalvarırız
Dualarda
Zamanlara kucak açtım
Asırlara sığmaz
Yaşım elli de olsa
Bu yaş bana yetmez









DOST
Yüzüne gülüp’de
Ardından vuranın
Çok olur
Dostlarım var zannetme
Gün gelir
Yok olur.


NAMERT

Namert kurşunu
Öldürür insanı,
Dost kurşunu kırar kanadını,
Boyun eğmeyiz namerde
Ölüme,
Halay çekerek gideriz.

KONUŞSANA


Gölgeler konuşsanıza
Mezar taşım konuşsana
Kara gölgem
Beyaz elbisem
Yalnızlığa serpiştirdiğim
Sessizliğim
Konuşsana








YALNIZIM
Yalnızım,
Yalnızlıklar dostum
Geceler karanlık
Yollar dostum
Ekmek uğruna can veren
Dağlarda öten kuşlar
Dostum
Dostlarım çok
İçinde bir tek insan yok


SÖZ ALDIM
Lambalardan söz aldım
Yanmayacak bu gece
Karanlığa sarılacağım
Sım sıkı
Koynumdan çıkmayacak
Bu gece











OLUR MU?

Toprağa sarılmış çiçek
Yürür mü?
Kul yapısı
Yaratana benzer mi?
Bedensiz ruh,
Kalpsiz damar,
Ya sensiz geçen
Bir ömür
Yaşam olur mu?




SANA


Saatlerdir ıslık çalıp it’lere
Her sokak lambasında
Bakıyorum resmine
Birazdan güneş doğacak
Ebediyen
Gözlerimi kapatacağım
Çöplükte
Hiç duymayacaksın
Feryadımı
Kucak dolusu
Sevgiler gecemden





BAHAR GÖZLÜM



Sislere bürünmüş tenim ter içinde
Şeytan tahtını indirir gözlerine
Gözlerin ihanet fermanı okuyor
Mevsimi bahar kokan, haram gözlerin

Bana cehennem ne yazar bahar gözlüm


Gözlerin çok eski tanıdık yabancı
Hasret bağları sarı üzüm gözlerin
O gözlerin yıldız damlası akıyor
Dört duvar önünde yürek diz çöküyor

Bana cehennem ne yazar bahar gözlüm


İki baharı bağlayan cennet yüzlüm
O alev kokan gözlere bahar ektim
Göğsüm kar tanesi, Alev topu avucum
Kara toprağa kefen giydiren gözlerin


Bana cehennem ne yazar bahar gözlüm





BEBEĞİM


Körpe avuçlarını bırak avuçlarıma
Ruhumu ısıtayım pak sıcaklığımla
Bir sen ebe ol
Bir de ben
Cim cime oynayalım
Ya da körebe
Körpecik yüreğin sevgi dolu
Bir parça ver yüreğinden
Temizlensin kirlenmiş yürekler
Anlam dolu bakışlarda
Göreceksin neler neler
Verebilsem her bir çocuğa topaç
Çevirtsem sokağın ortasında
Meydanlar sizin
Geleceğimizse nasırlaşmış ellerinizde.















SONDEM

Belin bükülüp kamburun çıkınca
Kara toprağa sarılıp kardeş olursun
Yıllardır ürküp kaçtığın sondan
Ta da bilmek için
Bin defa Allah’a yalvarırsın.
Kalsaydı bu dünya Sultan Süleyman’a
Sultan diye bir şey olmazdı.
Hayat ebedi olmayan son
Baki kalan ise Yüce Allah
Öyle şerbet ki tadına doyulmaz
Bu şerbetten tadacak her  adem
Her yudumda yeniden doğup
Boşalan kadehler dolmayacak
Saçlarımdaki kırlar, Gözlerimdeki halkalar
Saatlerdir baktığım aynalar
Gençliğimi geri verin
Dargınım yıllar
Oynadınız çocuk gibi  benimle
Oyuncak ettiniz iki paralık insanların elinde
Kabir taşım ha olmuş , ha olmamış ne yazar
Bir avuç toprak sarmışsa bedenimi
Ölüm kapıyı çaldı açmamak olmaz
İncir çekirdeğine girsen arar bulur seni
Rızkın kesilince yatırılırsın teneşir taşına
Yanık sela’nın ardından
Duyulur göçün
Geride kırık bir kalem
Yazılmayı bekleyen yarım bir şiir kalır.





NEVİZADE

Buhranla yanıp duran sinemizi
Nevizade sokağı söndürür mü
Bilmem
Yorgo’nun meyhanesinde bir yudum şarapla
Çaresizliğe son verilir mi
Bilmem
Bu sokağı ne tanır nede bilirim
Oysa bir mağrip günü yaşamıştım tüm esrarını
Kırık bir taburenin üstüne oturup saatlerce
Hüzünlü bir ezgi dinledim
Yorgo’nun meyhanesinde
Konuş benimle meyhaneci Yorgo
Nevizade yi anlat bir de o sarışını
Bana o kim diye sorma
Biraz önce şu karşımda duranı
Bugün artık her şey angarya
Ferman dinlemez divane gönlüm
Sineme vuran her acımasız dalga
Hadsiz hülyamdan bir şeyler alıp götürür.
Seyyah olup alemi geziyorsam
Mağrip vakti hep seni anıyorsam
Fiğan edip istifra ediyorsam
Mülhid olduğumdan değil
Hatem gözlerindendir.
Yorgo ordan bir kadeh şarap ver
Derdimize dert katalım
Meyhane mezar olsa da
Bu kadeh içinde mest olalım.





UNUTMADIM


Başak rengi saçların dökülürdü omuzuna
Esen rüzgârın dalgaları geçerdi saçlarına
Unutmadıysam hırçındın nedense hep bana
Şimdi neden dalgın dalgın bakıyorsun öyle

Ne zaman misket oynasam oyunu bozardın
Kovaladığımda koşardın hemen  köşemize
Duvara yaslanıp beklerdin kalbin çırpıntılı
Belinden dolayıp ellerimi,öperdim nemli dudaklarını



Kim bilir ne şeytanlıklar vardı kafanda
Hatırlıyor musun ip atladığımız günleri
İp çember olup el ele tutuşurken
Bakışırdık kaçamak bir birimize

Hepsi tatlı hatıra mı oldu şimdi
Gömdük anılarımızı kor olmuş yüreğimize
Eski heyecanlar artık birer anı olmuş
Haydi eskisi gibi sım sıkı sarıl bana





SEVİYORUM İŞTE


Gece olup da hüzün çökünce
Boynum bükük kalır sessizce
Sessizliğe boğulurum boylu boyunca
Seni yaşıyorum dalıp gittiğim gecelerde

Aynalara bakmak gelmiyor içimden
Saçlarım sakallarım karışmış bir birine
Neden her şey böyle kuralsız
Dalga geçiyor aynalar suretimle

Bekleyenim yok bahar da küsmüş yuvama
İlkbahar yağmurlarına muhtaç gönlüm
Sahranın ortasında yapayalnız döndüm mecnuna
Yazgıma karşı çıkarım adım asiye çıksa da

Sarhoşsundur bir kadeh içmesen de
Özlem sarmıştır bedenini
Ayrılık ateşi yakar insanı
Mehtabın koynunda seyredersin geceyi











GELMEDİN

Tomurcuklar patladı
Toprak uyandı,
Kumrular kapımda.
Sabahladım sabahçı kahvesinde,
Oysa ki demiştin,
Gelirim ilkbaharda

Sefineme bindim, yol aldım,
Sıtmaya tutuldum hastalandım,
Mameleğim, kalbimdin,
Melül bıraktın,
Serpuşlu sevgilim
Oysa ki ne çok sevmiştim.


Sırca salaşlı yuvamız,
Bir de vardı bacamız,
Ufak tefek yavrularımız,
Kırmızı panjurlarımız,
Sacayağın olduğum yarim
Olsa da kırık dökük kapımız

Ağaçlara yazdım ismini,
Özenle  hazırladım salmanı,
Yazdım iki mısralık hayatını,
Anlata mıyorum Gülhazan’ı,
Tutulmuşum vereme,
Gelme istemiyorum artık
Oysa demiştin gelirim ilkbaharda




İSYAN

Sahilde yaşlı bir balıkçıya rastladım,
Dün gece.
Elinde şarabı gözleri denizde,
Ağzında ise tütün parçası.
Epey ilginç geldi, Kırlaşmış sakalı,
Çökmüş suratı.
Çömeldim sandalın köşesine
Şarabından uzatarak “İç” dedi.
Kafama diktim yarım şişeyi,
Dilim çözülmüştü, Kalbim ise hala isyanlarda
Şafak sökene kadar seni anlattım,
Saçlarını, Kaşlarını, Gözlerini...
Derin bir iç geçirdi,
Yaşlı balıkçı
Gözlerinde pınarlar,
Bende ise, Sadece isyan vardı.















ASİYİM SÖZDE ASİLLER İÇİNDE



Yaşıyoruz öylesine,
Cehennem kabul etmez,
Tükürmez yüzümüze,
Asiyim sözde asiller içinde,
Can satmıyor, ağlat mıyorum
Baş kaldırıyorum,
Sözde asilim diyenlere
Tan yerinde uykusuz
Birinci sigarası
Ateşlenir dağılır dumanı
Ciğerimde yangın yakar sizler gibi.
Jileti unutmuş suratım,
Makas darbelerinden uzak saçlarım,
Asiyim sözde asiller içinde
Baş kaldırdım çirkefliğe,
Çirkefliği asillik  zannedenlere,
Bu nefes ki sizler için 
Ve sizler için asi.











DÖRT DUVAR

Dört duvar...
Önünde yüreğim,
Diz çökecek birimiz,
Ya o!
Ya Ben!
Pençesini savuruyor zaman,
Katran, kan kokuyor taşlar,
Anlamıyorum...
Neden?
Eğiliyor bedenim...
Kesmiyor artık sigara,
En okkalısından bir küfür zamana.
Ciğerim, yüreğim  avuçlarımda
Ninni söylüyor,
Boş beşik sallayan anam.
Bir damla göz yaşım karışır,
Adı bilinmez ırmağa...
Savruluyor kafam,
Bir oraya...
Bir buraya...















BENİM İÇİN AŞK


AŞK İÇİN MÜCADELE ETMEM,
YAŞARIM
BİR BEDEL VERİLEÇEKSE,
YÜREĞİMİ ORTAYA KOYAR,
ONA HESAP SORARIM.